Ailelerden Gelen Mesajlar

DİLA'NIN ANNESİ FULYA HANIM'DAN MESAJ

Parla’nın tüm üyelerinin katkıları bizim için çok değerli. Her gün daha da güzel artık…

Dila, yaklaşık bir yıldır her geçen gün daha da azalan yemek seçenekleriyle sıkıntılı günler yaşatıyordu. 2016 Şubat ayından itibaren Parla ile beraber Dila’nın eğitimine başladık. Her konuda yol almaya başladık fakat yemek konusunda pek başarı gösteremiyordu. Sanırım hem onun hem de bizim hazır olmamız gerekiyormuş. Geçtiğimiz günlerde akşam yemeği öncesi Dila dondurma istedi. Önce hayır dedim. Dila ağlamaya başladı. O anda belki yer diye yaptığım mercimek çorbası geldi aklıma. Yaklaşık 6 aydır hiç çorba yememişti Dila.  Tamam dedim, vereceğim dondurma, hemen masaya oturdu dondurmayı beklemeye başladı. Ama ben bu arada dondurmayla beraber bir kase de çorba hazırladım ;) “Dila dondurma istiyor musun?” dedim. Hemen eliyle “VER” diye ifade etti. Ama ben “tabii önce çorbanı içmelisin” dedim. Dila çok yüksek frekansta ve şiddetle ağlamaya başlayıp kendini sandalyede hırpalayıcı hareketler yapmaya başladı. Bu yaklaşık 15 dakika kadar sürdü. Ara ara sakinleşmesiyle beraber tekrar sordum: “Dila dondurma istiyor musun?” Hemen toparlanıyor ve susuyor ben “ama önce çorbanı içmelisin” diyordum. Dila tekrar ağlamaya başlıyordu. Bu durum birkaç kez tekrarladı. Sonunda sandalyeden indi, yanıma yanaştı ve kucağıma gelmek istediğini belirtti, ağlamayı keserse kucağıma alacağımı söyledim ve hemen sustu. Kucağıma gelip çorbayı benim yedirmemi belirtti. Bir solukta tüm kaseyi bitirdi. Tabi biz de babasıyla alkışlar ve tebrikler eşliğinde dondurma ödülünü kendisine verdik .O gün bizim için dönüm noktası oldu. Başlarken kararlı olacağıma söz vermiştim ve eğer çorbayı kabul etmeseydi dondurmayı ona göstererek dökecektim. Bugün 5. Gün ve devam ediyoruz. Bir daha hiç itiraz etmedi. Hatta iki gündür kendisi yemek istiyor. Parla’nın tüm üyelerinin katkıları bizim için çok değerli. Her gün daha da güzel artık…


KAYRA'NIN ANNESİ TÜLİN HANIM'IN MESAJI

Eğitimcilerimiz derin, kalp gözüyle görebilen kişiler
Parla’nın ilk öğrencisi benim oğlum..

Kayra eğitime başladığında beş yaşındaydı. Şimdiyse 14 yaşında. Parla, eğitimcilerimizin gözbebeği bizim de öyle . Eğitimcilerimiz derin, kalp gözüyle görebilen kişiler, kendilerini sürekli yeniliyor ve tüm gelişmeleri takip ediyorlar, kılavuzluk ediyorlar ve hep dinamikler.

Parla gibi merkezlerin artmasıyla daha az acı çekeceğiz ve çocuklarımız daha az üzülecek, daha az kırılacağız.


UMUT ŞÜKRÜ'NÜN ANNESİ AYŞEN HANIM'IN MESAJI

Biz özel eğitim yolumuza Parla’yla devam ettik. Çok verimli öğretmenlerimiz oldu
29.09.2000 de dünyaya geldi Umut bizim gibi Down Sendromlu bebeği olmuş her ailenin yaşamış olduğu travmatik süreçleri babası, abisi ve ben tabi ki Umut’un sevgisiyle zor da olsa uzunda olsa atlattık. 
Bir takım sağlık problemleri vardı Down Sendromlu pek çok bebek gibi. Bunların tedavi ve takibi devam ederken önemli bir süreçte Umut’un eğitimiydi. Nasıl büyütecektik, nasıl öğrenecekti Umut?
Manisa Alaşehir’de yaşıyorduk ve Umut’u Ankara’da bir hastaneye getirdik. Bize hastanede iki aylık bebek için hiçbir şey yapılamaz dediler. Eğitim konusunda arayışımız devam ederken Ankara Üniversitesi  Özel Eğitim bölümüyle tanıştık ve Umut özel eğitime “Küçük Adımlar Erken Eğitim Programıyla” başladı.

Umut’un gelişiminde bebeklik ve okul öncesi dönemde aldığı özel eğitim desteği gerçekten çok önemli bir yer tutuyor. Tabi ki devam ettiğiniz eğitim kurumu ve öğretmen yeterliliği aldığınız eğitimde nasıl ilerlediğinizin pusulası diyebilirim.

Biz özel eğitim yolumuza Parla’yla devam ettik. Çok verimli öğretmenlerimiz oldu Umut’un okuma yazmayı birinci sınıfta öğrenmesinde, dil ve ifade becerilerinin gelişiminde vb. gelişim alanlarında Parla’yla yürüdük ve devam ediyoruz.
Umut bu yıl liseye başladı. Üstelik TEOG sınavında kendisinin almış olduğu puanla yerleşti liseye onunla gurur duyuyorum. 
Umut iyi ki geldin dünyamıza , iyi ki girdin hayatımıza….

ADANUR'UN ANNESİ T. HANIM'IN MESAJI

Parla ailesinin her kademede çalışanlarına, öğretmenlerimize sonsuz sevgiler
Yaklaşık 3 senedir, Parla Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezi’ne kızımla birlikte devam etmekteyiz. Bu zorlu süreçte, kızımızla ilgili umudumuzu yitirmeyen, destek olan, kızımız hayata dair yol kat ettikçe, daha iyisi için uğraşan Parla ailesinin her kademede çalışanlarına, öğretmenlerimize sonsuz sevgiler. Teşekkürler. Hayata atılırken, daha nice yavruya ışık olacağınız konusundaki inancımız sonsuz.


CENNET'İN ANNESİ G. HANIM'IN MESAJI

Çalışan her personel, konusunda uzman, sevecen, pozitif ve güler yüzlü
Biz 2017 yılında özel eğitimle tanıştık. Bir kurumda 7 ay boyunca eğitim aldık ve bu süreçte bir takım zorluklar yaşadık. Yolunda gitmeyen bir şeyler vardı, kesinlikle bir şeyler eksikti.

7 aylık bir kayıptan sonra Parla ailesiyle tanıştık. 3 ayda hayatımız değişti. Kalem tutmayı bilmeyen kızım Cennet, şu anda ismini yazabiliyor, harfleri ve rakamları hem okuyup hem yazabiliyor. Toplama ve çıkarma işlemlerine geçti.

Parla ailesi, sizler mükemmelsiniz. Çalışan her personel, konusunda uzman, sevecen, pozitif ve güler yüzlü. Herkes işini severek yapıyor. Kısa sürede çok yol aldık. Kızımı size gönül rahatlığıyla emanet ediyorum...


RÜZGAR'IN ANNESİNDEN

“Umut dolu güzel bir gelecek bizi bekliyor”

Bugün günlerden Rüzgâr…

21 Aralık 2017

Rüzgâr’a Atipik Otizm teşhisi konuldu.

Rüzgâr; anlamlı konuşmakta zorlanmakta, bazı sesleri kelime içerisinde ifade edememekte, karanlıktan, asansörden ve yüksek sesten korkmaktaydı. Bir isteği olduğunda benim parmağımı götürerek işaret etmekteydi. Birtakım takıntılı davranışları vardı (Kapı ve çekmecelerin sürekli kapalı durması, ışığın yanık kalması gibi). Göz teması kurmamakta, seslenince bakmamaktaydı. Bunların yanı sıra; oyuncaklarıyla amaçlarına göre oynamakta, renkleri tanımakta ve sayı sayabilmekteydi. Rüzgâr; resim yapmayı (Gece uykudan uyanıp yapacak kadar), çamaşır makinesini izlemeyi –bazen sesinden korksa da- çok sever. Bütün taşıtların, hayvanların seslerini çıkarır ve isimlerini bilir. Sevincini ifade etmek için el çırpar ve bağırırdı. Arkadaşları ile oyun oynamak, tek başına kalmayı tercih ederdi. Teşhis konduğunda Rüzgâr 36 aylıktı.

29 Aralık 2018

Rüzgâr’ın kulaklarının duymadığını öğrenmemizle birlikte, Rüzgâr bugün kulak ve geniz eti ameliyatına girdi. Üç saatlik ameliyattan sonra Rüzgâr bambaşka bir şekilde tekrar bizimle…

2 Nisan 2019

Rüzgâr artık 4 yaşında ve bugün Dünya Otizm Farkındalık Günü.

Rüzgâr’ın artık takıntılı hiçbir davranışı kalmadı. Arkadaşları ile çok güzel oyunlar oynuyor, asansöre rahat bir şekilde biniyor, kalabalık ortamlara rahat girebiliyor. Çok güzel konuşuyor ve kendisini çok iyi ifade ediyor.

Biz bugün mavi ışık yakıyoruz ve “Umut dolu güzel bir gelecek bizi bekliyor” diyerek mavi balonlarımızı gökyüzüne bırakıyoruz.

Bu süreç içerisinde yanımızda olup bize destek veren Öz Ev (KKTC) ve Parla’daki (Ankara) öğretmenlerimiz; Aslı Hanım, Özlem Hanım Münire Hanım, Bülent Bey ve kurucumuz Tevhide Hanıma sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.

İyi ki varsınız, iyi ki bizlerlesiniz… 

Ve benim mavi ışığım, Rüzgâr’ım… İyi ki doğdun, iyi ki varsın…


ELİF'İN ANNESİNDEN

Hayat ve kader inşallah sen senin durumunda olan bütün çocuklara da bir gün güneşini açar...

10 yıl önce bu gece Elif’imin içimde uyuyuşunun son gecesiydi. Sabah 9.00’da dünyaya gelmesi planlanmıştı. 2 bebeğimi kucağıma almanın heyecanıyla uyuyamamıştım bile. Doktorumun nefis bir bebek bu dediğini unutamıyorum. Sapsarı kaşları ve kirpiği olan, saçı olmayan kabak bir kız… Nasıl da güzel bir bebekti. Çok dua etmiştim; sağlıklı, şanslı, hayırlı, mutlu bir insan olsun diye. Hayatın karşınıza nasıl acı sürprizler getireceğini nerden bilebilirsiniz ki.

Artık tekli haneler bitti ikili haneli yaşlarına başladı. Canımızı acıtan ve bizi mutsuz eden bir hayattı bu. Hayal kırıklığı, çaresizlik, yalnızlık… Yaşanan o kadar çok çile var ki. Gittiğim yolların, bindiğim dolmuşların, otobüslerin, metroların dili olsa da konuşsa... El kadar çocukla birlikte yaz-kış yağmur-çamur-kar demeden o yollarda döktüğüm gözyaşları. Biter mi tüm bunlar, olmaz denilenler olur mu, dinmez denilen acılar diner mi?

Hayatta sunulanlar farklıymış meğer herkes için. Bazı çocuklar hayata çok eksik ve geride başlarmış. Gözümün dinmeyen yaşı, ciğerimin koru, başımın ağrısı... Hayat ve kader inşallah sen senin durumunda olan bütün çocuklara da bir gün güneşini açar...


MİNİK İKİZLERİN ANNESİ B. HANIM'DAN

Mesleğini büyük bir özveri ve sevgiyle yapar öğretmenleri tanımak çok güzel bir duygu.

İkiz çocuklarım 4 yaşını dolduralı 4 ay olmuştu ve anaokuluna başlamıştı. Okulun ilk birkaç haftası çok isteksiz ve muzsuzlardı. Evinden ve ebeveynlerinden ayrılmak çocuklarda isteksizlik oluşturabilir ama bizim için durum çok farklıydı …

Okuldaki arkadaşlarının çocuklarımın konuşmalarını anlamadığını bu yüzden güçlük yaşadıklarını fark ettik. Okul müdürünün de tavsiyesiyle Dil Konuşma eğitimi için Parla ve Tevhide Hoca ile tanıştık. Tevhide Hoca'nın çocuklarla iletişimine ve çocuk sevgisine hayran kaldık. Devamında Elif, Buse, Aslı ve Bülent öğretmenlerimizle olan yolculuğumuz çok keyifli geçiyor. Öğretmenlerimizin sevgisi, sevecenliğiyle çocuklarım o kadar mutlu ki bu eğitimin evdeki çalışma sürecimize de olumlu yansımaları oldu. Yedi buçuk aylık ekip çalışması ile çocuklarımızın ses bozuklukları düzeldi ve kendilerini çok daha iyi ifade edebilmeye başladılar.

Parla her zaman bizim yanımızda. Bu süreçte bize hep destek olan Tevhide Hoca ve diğer öğretmenlerimize sonsuz teşekkürler… Mesleğini büyük bir özveri ve sevgiyle yapan öğretmenleri tanımak çok güzel bir duygu.


Arda'nın Ailesinin Mesajı

"İyi ki varsınız Ardalar için."

Parla ile 2019'da tanıştık. Disleksi teşhisi konulduğunda 2. sınıf öğrencisiydi oğlum Arda. Parla’daki değerlendirmemiz sonrası çocuğumun bireysel özellikleri de göz önünde bulundurulup belirlenen özel ve ekstra donanımlı öğretmenlerle derslere girdik. Öğretmenlerle zamanla kuvvetlenen bağ sayesinde olumluya giden süreç daha da hızlandı. Evet çok zordu evet çok emek verildi ama mutluluk gözyaşları da dökülmeye başlamıştı artık. Öğretmenlerimizle beraber ağladık mutluluktan. Çok güzel duygular yaşadık biz Parla‘da. Nasıl aşarız, nasıl başarırız derken Parla’nın desteği ile yolumuzda yolculuğumuz da kolaylaştı. İyi ki varsınız, Ardalar için.


Velimizin Mesajı

Artık bana “anneciğim” diyip sarıldığı için çok mutluyum.

Ülkemizde yaşanan deprem felaketi sonucu mucizelere her zamankinden daha çok ihtiyaç duyduğumuz şu günlerde, kızımla öykümüzü anlatmak isterim. Ekranlarda izlediğiniz gibi enkaz altında vatandaşlarımızı kurtarmak için pek çok ekip saatlerce uğraştı ve mucize dediğimiz kurtuluşlar yaşandı. Bu kurtuluşlarda erken müdahale, sabır, çaba ve en önemlisi moral çok önemliydi. Yaşananları izlerken kızımla yaşadıklarımızı düşünüp aslında insan hayatına dair olan her mucizenin seyrinin bu yönde olduğunu üzülerek keşfettim. Elbette ki bir deprem felaketi ile yaşadıklarımız asla kıyaslanamaz. Ancak öyküsü bizimkine benzeyen her ailenin erken müdahale, çaba, sabır ve moral ile olumlu sonuçlar alabileceğine yürekten inanıyorum.

Kızımın önce meme sonra biberon reddi ve daha 5 aylık iken 14-15 saat aç kalmaları sonucu doktor sürecimiz başladı. Daha 6 aylıkken göz teması az teşhisi üzerine, her gün göz teması kurmak için saatlerce fışfış kayıkçı, ce-e gibi oyunlar oynamaya, konuşma kartları ile karşısında basit kelimeler ile konuşmaya, abartılı jest ve mimiklerle şarkı söyleyip güldürmeye çalıştım. Pandemi nedeni ile evden çıkarmadığım kızımı parklara, alışveriş merkezlerine hatta tatile götürdüm. Çocuğum daha çok küçük, bir şeyi yok demeden 10 aylıkken ergoterapi denedim.  Kızım ergoterapi de  çok ağlayınca araştırmalarım sonucu öğrendiklerimi evde uygulamaya devam ettim. Özellikle su ile temasını sağlayıp, farklı cisimlerle farklı yüzeylere dokunmasını teşvik ettim. Pilates topu ile çalıştırdım. Her fırsatta kalabalık çocuk grupları ile bir araya getirdim. Önceleri parkta ve evde sadece önüne bakan, kafasını kaldırıp bana bakmayan kızım, 1 yaşında çevresiyle ilgilenmeye ve bana bakmaya , 1.5 yaşında tek tük konuşmaya başladı. Buna rağmen sürekli doktor kontrolünde tuttum ve bu çalışmalara devam ettim. 2 yaşına geldiğinde Parla‘da bireysel ve ergoterapi olmak üzere eğitime başladık ve değerli hocalarımızın tavsiyesi ve öğretileri ile evde de yoğun bir şekilde çalışmalara elimden geldiğince devam ettim. Konuşmaya yönelik kitaplar, oyuncaklar, kartlar, iletişimi artırıcı oyunlar ile günde en az 3 saat kızımla paylaşımda bulundum. Kızım benimle iletişime geçmediğinde ya da bazı dönemler daha kötüye gittiğinde vazgeçmedim. Her gün bu rutinleri yapmak için ev işlerini, işimi, hatta bazen kendimi bir kenara koydum. Şuan kızım 2.5 yaşında ve yaşına göre çok güzel konuşuyor, özellikle aile fertleri ile iletişimde bulunup oyunlar oynuyor, çocuklara ve çevresine ilgi duyuyor. Gelişim basamağında hem bilişsel hem diğer alanlarda yaşına yakın en önemlisi mutlu bir çocuk. Artık bana “anneciğim” diyip sarıldığı için çok mutluyum. Bütün bunlara rağmen eğitimimize ve bu çabalara devam edeceğiz. Bir eğitiminde değerli Tevhide Hocamız “biz her çocuğumuza aynı özenle aynı eğitimi veririz ama her çocuğun seyri kendine özel ve farklı gider” demişti. Şüphesiz bizim gibi olup aynı sonuçları alamayanlar da olabilir, ancak başta da belirttiğim gibi eğer inanırsak mucizeler bizim içindir. Olmadı dediğimiz noktada da, asıl mucizelerimiz çocuklarımıza karşı her şeyi doğru zamanında yapmış olmanın gönül rahatlığı ise bir ömre değer…


Çınar’ın annesi Eda Hanım’ın mektubu

Biz bu yolda beraber yürüdük, tünelin sonundaki ışığı beraber gördük. Hep diyorum her zaman da diyeceğim; İyi ki PARLA♡

Canım Parla,

Bundan tam 4 yıl önce tanıdık sizi. Yavrumun yaşıtlarına göre geriden gelmesi, yapması gerekenleri yapmaması, konuşmaması üzerine kapınızı çaldık. Yavrumun üzerine konduramadığımız OSB şüphesiyle başlayan, daha önce hiç duymadığımız ve evimizin ortasına bomba gibi düşen bu konuyu en az hasarla nasıl atlatabiliriz derken sizi bulduk. İlk görüşmeye geldiğimizde Tevhide Hoca’mın sakin, güler yüzlü karşılaması, yavrumuza olan yaklaşımı yavaş yavaş içimize su serpiyordu ama bir o kadar da duyacaklarımızdan korkuyorduk. Çünkü Parla’ya gelmeden önce gittiğimiz bir devlet hastanesi, tek bir anahtar sallayarak “Bu çocuk bakmıyor işte, otizmli! Gidin rapor çıkarın” diyerek kucağımıza ilk travmamızı bırakmıştı. Bu travmayla bir süre yaşadık, ta ki canım Parla ailesinin kapısını çalana kadar. Tevhide Hoca’dan şunu istedik: “Çocuğumuzda ne varsa bize açık açık söyleyin.” O kadar naif bir dille ve bizi incitmeden verilebilecek eğitimlerin, gidilecek yolların, yaşanacak zorlukların hepsini tek tek anlattı ve görüşme sonunda eğitime başlamaya karar verdik. Bir saatlik görüşmede yavrumuzu öyle güzel analiz etmiş olmalı ki ağzından hemen iki isim çıktı: Betül Hoca ve Münire Hoca ♡ Hiç unutmuyorum, ilk dersimiz Betül hocamızlaydı. 40 dakika boyunca ağlayan bir çocuk ve sabırla onu sakinleştirmek için işini çok iyi yapan bir Betül Hoca. Ders bitti, sınıftan çıktılar ve sanki o ağlayan çocuğun yanından çıkmamış gibi gülen gözlerle “İlk ders bu, hemen kötü düşünmeyin, bu bir süreç” diyerek bizimle konuşmaya devam etti. Başka bir gün Münire Hoca ile derse girdiler ve ağlamalar, yerlere yatmalar, durmayan bir çocuk ve yine olumlu, sakin bir Münire Hoca. Sonrasında eşimden gelen ilk soru “Eee, daha ne kadar sürecek bu durum? Ne zaman biter dersler, eğitimler?” Bu konu o kadar geniş bir yelpazeye sahip ki… Görüşmeye gelmeden farklılıkları az çok saydığımızda çocuğumuzda 13-14 tane farklılık görmüştük ve “Bu kadar şey hemen biter mi, sakin ol daha var” demiştim. Günler geçti, haftalar geçti. Eğitimler güzel ilerliyordu ama tabii ki her zaman da iyi değildi. Yerimizde saydığımız da oldu, yavaş yavaş ilerlediğimiz zamanlar da… Ders bitiminde öğretmenlerimin ağzından çıkan her şey benim için çok önemliydi. Derste yapılanları kapıdaki camdan izler, not alır, evde tekrar eder, işlenen konuyu genişleterek üzerinden bir de ben geçerdim. Yavrumuz oyun oynamayı, kitap incelemeyi, ağzından çıkan sözcükleri hep Münire ve Betül öğretmenlerinden öğrendi. Bir de bu tanının içinde duyusal hassasiyetler de varmış: Köpüğe dokunamamak, yüksek sese karşı tepki vermek, elektrik süpürgesi, blender sesi gibi eşyaların seslerine hassasiyet… Bunları da yine Tevhide Hoca’nın anlatımıyla öğrendik ve duyu bütünleme dersleri almaya başladık. Sınıf dışında başka bir salona geçmesi çok zaman aldı çünkü bu çocuklar değişikliklerden hiç hoşlanmazlarmış. Hep ağlamalı saatler, geçmeyen günler… Üzerimde bir suçluluk duygusu… “Nasıl olur? Bu bizim başımıza nasıl gelir?” demeler. Duyu bütünleme derslerine Sibel ve Dilan Hoca ile başladık. Çokça yol kat ettik. Bazı sebeplerden dolayı duyu bütünleme derslerimize ara vermek zorunda kaldık. Bu arada araya pandemi girdi. Öğretmenlerimiz bizleri yine yalnız bırakmadılar. Bizlere bilgiler vermeye başladılar. Velilerle bilgi alışverişi yapıyor, birbirimizi tanıyor, paylaşımlarımız oluyor derken pandemide kapanma süreci bitti ve biz tekrar devam etmeye başladık. Yavrumuzda ilerlemeleri gördükçe biz de iyileşiyorduk, mutlu oluyorduk. Öğretmenlerimizle hep daha ilerisi için bilgi alışverişi yapardık. Hiçbir zaman cevapsız sorularım olmadı. Belki onları bunalttım, sıktım ama biz bu yolda beraber yürüdük, tünelin sonundaki ışığı beraber gördük. Hep diyorum, her zaman da diyeceğim: iyi ki PARLA ♡ 4 yıl kadar eğitim aldığımız Parla’ya artık veda zamanıydı. Şehir değişikliği yapmamız gerekiyordu ve ayrıldık. Şimdi çok uzakta, başka bir şehirde zamanında not aldığım için, öğretmenlerimi ve eğitimleri izlediğim için kendimi çok şanslı hissediyorum. Bulunduğumuz şehirde Parla gibi bir kurum çok aradım, çok araştırdım ama istediğim şekilde bulamadım maalesef ve sonunda dedim ki: “İyi yerlere geldik, çok şükür. Şimdi kendi yapmalı. Ben zaman zaman desteklerim” ve öyle de devam ediyoruz. Diyeceğim o ki; bu yol engebeli, bu yol inişli çıkışlı, bazen iyi bazen kötü… Hiçbir zaman pes etmeyin, neden bizim başımıza geldi demeyin, çocuğunuzun eksik yanlarını görüp onun üzerine çalışın, zamana ihtiyacımız var ama lütfen geç de kalmayın, sindirmek zaman alsa bile Parla’ya gidin, Tevhide Hoca’nın kapısını çalın. Gerçekten dakikalar içinde plan programı doğru bir şekilde size sunuyor. Ankara’da değilseniz de araştırın ama zaman kaybetmeyin. Yolumuz uzun. Eğitimcilerin söylediklerini ciddiye alın. İnanın her şey daha güzel olacak! Parla’da bulunan, emeği geçen isimlerini sayamadığım tüm öğretmenlerime çok teşekkür ederim. İyi ki sizi tanıdık, iyi ki yollarımız sizlerle kesişmiş, emeklerinize sağlık. 


Ertuğrul’un annesi Kübra Hanım’ın mektubu

Sizinle karşılaştığımda ellerim bomboştu. Sizlerden ayrılırken bir kolumda bilgi dolu bir çanta diğer kolumda ise artık öğrenmeye aç bir çocukla dönüyorum.


Ben KübraErtuğrul’un annesiyim. Ertuğrul doğduğunda her şey normal görünüyordu. İlk belirtimiz aşırı sakin bir çocuktu. Neredeyse hiç ağlamazdı. Bir annenin en son isteyeceği şey hatta hiçbir zaman istemeyeceği şey evladının ağladığını görmektir ama hep aklımda bir soru işareti vardı. Zamanında yürüdü ve yaşı dolmadan (baba ve dedeiki kelimesi vardı. Eşim bana bu çocuk aşırı sakin diyordu. Bende fark ettiğim halde eşime karşı hep reddediyordum. Ertuğrul’un neredeyse hiç oyuncağı yoktu en fazla bir ya da iki tane. Çünkü oynamadığı için ya da hiç istemediği için almamıştım. Sürekli televizyon izlerdi. Niloya hastası bir çocuktu ve onu izlerken çok mutlu oluyordu. Mutlu olsun diye ben de farkında olmadan sürekli ekrana maruz bırakıyordum. Çocuk sadece Niloya izlerken bir sesbir hareket halindeydi bu da beni mutlu ediyordu. Fakat tencere kapağı ya da eline ne geçirirse öyle bir fırlatırdı ki dönerdi fırlattığı şeyler. Ve o dönen şeyleri izledikçe sanki donup kalıyordu. Birkaç kez çok ciddi bir şekilde düştü hiçbir şey olmamış gibi kalktı yerden. Sanki o beden ona ait değildi. Bir gün evde sesleniyorum. Bir ses bir hareket yok. Sonra baktığımda çalışan çamaşır makinasının önüne oturmuş izliyordu sadece makineye odaklanmıştı. Ben de tabi diyorum ya sevdi, makineyi izliyordur. 17 aylık olduğunda Ertuğrul’un doktor kontrolü vardı. Normal ve rutin bir kontroldü ama eşim sürekli bu çocuğu bir psikiyatriye götürmemde ısrar ediyordu. Ben de tam aksine eşime “Sen ne demek istiyorsun, deli mi benim çocuğum diye çıkışıyordum. Kontrol için çocuk doktorumuza gittiğinizde doktor seslendi: “Ertuğrul hoş geldin, nasılsın?”diye ama Ertuğrulda bir tepki yine yok. Hocam Ertuğrul seslenince bakmıyor oyuncak istemiyor dedim. Direk dedi ki: “otizm”. Bir nöroloji profesörü önerdi. Hemen o doktorubulup ona getirdim. O doktor da Ertuğrul’un hiçbir şeyi olmadığınıtelevizyonu kapatıp altı ay boyunca sıkı bir şekilde oynarsak geçeceğini söyledi. Geçmez ise altı ay sonra özel eğitim,Floortimeergo, aba alırsınız dedi. Ama ben o anda eşime altı ay beklemeyeceğimi o derslere hemen başlamak istediğimi söyledim. Eşim sağ olsun hiçbir desteği esirgemedi ve yoğun bir şekilde derslere başladık. Bu arada Ertuğrul’u bir araştırma hastanesinin psikiyatri bölümünegetirdimOtizm nedir? Gerçekten böyle bir şey var mı?” diye sorularıma cevap ararken doktor bana“Otizm dedi. Çocukluk otizmi yoğun ilgiyle geçer dendi. O anda sanki bütün dünyayı gökyüzünden alıp omuzlarıma yüklediler. Bütün dünyam başıma yıkıldı. Keşkelerniyeler başladılar kafamın içinde tartışmaya Şöyle bir etrafıma baktım “Kübra dedim, hastanede çeşit çeşit hastalıklarla savaşan çocuklara bak. Şükredecek hâlâ birçok şeyim varayağa kalk ve savaş dedim. Tabii gözyaşları eşliğinde. Eşime anlattımo da “Ben sana demiştim ama inanmadın” şeklinde konuşmalarEğitimlere devam ediyorduk. Kurumun müdürü, “Kübra hanım düzelecek bizim de reklamınızı yaparsınız” diyordu. Beş ay geçti, yedi ay geçti, bir yıl oldu. Ertuğrul aynı Ertuğrul. Dolmuşlarla, yağmurdaçamurda, karda,sıcaktabin bir zorluklarla gittiğim kurum paralarını sayarken benimumutlarımıhayallerimibir yıllık zamanımızı çaldılar. Ankara’da Sabri Hocamla tanıştık. Hayatında gördüğü en zor üç çocuktan birinin Ertuğrul olduğunu ama Ankara’da eğitim alırsa yaşıtlarınıyakalayabileceğini söyledi. Bu konuyu eşimle konuşurken eşim “Eğer sen de istersen, yapabilirsen Ankara’ya gidebiliriz. Boğulacaksak büyük denizde boğulalım dedi. Eşim,maddi yükü taşıma görevini üstlenirken ben de manevi yükü taşımayı üstlendim. Biz oğlumuzdan hiçbir an utanmadık o bizim gururumuz. Ama çocuğun gözlerinde her zaman anne beni kurtarınben düzeleceğiışığı vardı. Hasta oluyordu, neresin ağrıdığını anlatamıyordu. Bir anne babanın evladının derdine derman olamaması kadar acı bir şey yok. Bir AVM’ye gitsek herhangi bir kadının gidip elini tutardı. Sanki böyle donmuş, hissiz bir ruh gibiydi. Hasta olduğundahastanede damar yolu açıldığında kendi kendine ağlardı. Normal olan diğer çocuklar canı acısa anne babasına sarılıronlardan cesaret alırdı. Ama gün geçtikçe oğlumun benim annesi olduğunu bile fark etmediğini anladım. Ne benine babayı ne de ablalarını… Benim oğlum gözleri vardı ama görmüyordu. Kulakları vardı ama duymuyordu. Bir bedeni vardı ama o bedende başka bir ruh vardı. Bu satırları gözyaşlarımla yazıyorum. Çünkü bazen ağlamak insanı rahatlatır. Bazen gelir gözyaşlarımı siler. Sanki üzüldüğünü hemen anlıyormuş gibi. Daha sonra Ankara’ya taşındık. Eşim deprem günü olduğu için ev bulmakta zorlandı Küçük iki odalıeşyalı ev bulduk. Sokakta da yatardım. Yeter ki oğlumun derdine derman bulayım diyordum. Eşim bu süreçte iş nedeniyle sürekli gidip geliyordu. Ben,iki kızım ve Ertuğrul’la evde yaşamaya başladık. Doktorumuzun önerdiği birkaç kurum gezdik. Kurumlara girdiğimizde bizi bir av olarak gördükleriniErtuğrul’un sadece onların elinde düzeleceğini söyleyerek bizi hiç dinlemeyip anlamadıklarını fark ettim ve o kurumların hiçbirini tercih etmedim. Hayat o kadar acımasız ki! Belki de hayat değil insanlar çok acımasızdır. Kimse senin ne çektiğini ne düşündüğünü ne fedakarlıklar yaptığını anlayamaz. Daha sonra Trabzon’dan bir bayanın da Ankara’da olduğunu öğrendim. Hemen onu aradımtanıştık ve anlaştık. Birbirimizi dinledik çünkü derdimizsıkıntımız ortaktı. Bana Parla diye bir kurum önerdi. O da oraya gidiyormuş. Parla’nın kurucusu Tevhide Hoca’  anlattı. Tabii bu süre içerisinde çok stresliydim. Bütün her şeyi arkamda bırakıp, hiç bilmediğim bir şehirde üç çocukla tek başımaydım. Kurum arama, eve alışma süreci, çocukları okula gönderme süreci derken Parla’ yla tanıştım. Arayıp TevhidHoca’mdan randevu aldık. Gittiğimizde karşımızda mükemmel bir insanla karşılaştık. Hiçbir zaman ağzından benim kurumumda başlayın diye bir cümle duymadım. Bizi diledi, derdimize ortak oldu. Evladımızla ilgilendi. Bize evladımızın eksikliklerini bir bir anlattı. Eksilerini, artılarını ve o eksilerini nasıl artıya çevirebileceğimizi, olan artılarını sağlıklı bir şekilde nasıl koruyacağımızı, günlük yaşantımızda bizi nelerin beklediğini, bunlarla nasıl başa çıkacağımızı, hangi eğitimleri alırsak kaliteli bir şekilde ilerleyebileceğimizi anlattı. “Evet” dedim eşime “Burası. Doğru yerdeyiz”. Derslerimize başladık. Tabii başladığımız gün ve öncesinde Ertuğrul nasıl bir çocuktuTamamen uyuyan bir çocuktu. Vücut farkındalığı hiç olmayan, yan bakışları olan,göz teması hiç olmayan, bir parka gittiğimizde heykel gibi duran, evde eline bir bardak su versem bardağın ellerinden kayıp düştüğünü fark etmeyen bir çocuktu. Oyuncaklara ilgisi hiç yoktu. Sadece eline aldığı nesneleri fırlatıyordu. Olduğu yerde zıplıyordu. Kurumdaki ilk dersimizdi ve dersi izleme imkânımız vardı. Her şey güzel başladı fakat Ertuğrul ağlıyordu. Bir ay, iki ay ağladı. O içeride ağlıyor ben dışarıda ağlıyordum. Hocalar zorla ellerinden tutup oyuncaklarla amaçlı bir şekilde oynatmaya çalışıyordu ama ben hani anne yüreği derler ya içten içe hep kızıyordum hocalarıma. Oğlumu zorluyorlaryapamıyor, yapmak istemiyorduama hocalarımız o oyunu bitirmeden bırakmıyorlardı. Gerektiğinde kendi dinlemedakikalarını bile bize harcıyorlardı. Neyse bir gün artık daha dayanamadım. Ayşe hocam vardı. Ertuğrul ağlıyor diye ondan ders almak istediğimi belirttim. Kısmen değiştirdik hocayı tabii hayatımın hatasını yaptığımı bilmiyordum. Çünkü Ayşe Hoca’nın daha sonra gözlemlerimce işini severekprofesyonel bir şekilde yaptığını, belki de kendisiyle devam etseydik Ertuğrul’a çok fazla şey katacağını çok geç anladım. Bir daha kendi kafama göre hoca değişmememe kararı aldım. Çünkü her hocamız gerçekten alanında en iyisi. Hep izledikçe şunu diyordum kendi kendime Ertuğrul düzelmese bile bu kadar çok emeği inkâredememÇok emek verdiler bize. Neyse ben yine dersleri izliyorum, bazen diğer sınıflara bakıyorum. Onlar yapıyor çok güzel. Hayal ediyorum “Acaba Ertuğrul da bir oyuncak eline alır mı?” bakıyorum, hep ağlıyor, istemiyor, kimseden komut almıyor. Ara ara Tevhide Hocamla konuşuyorduk. Sürekli takip ediyordu. Dersleri izleyin, ders sonunda hocalarınızdan bilgi alınher hafta çocuğunuzun gelişimini gözlemleyineksik bir şey olduğunda hocalarımızla paylaşın” diye bilgilendiriyordu Tabii Ertuğrul’un bu ağlamaları azalmaya başlıyordu fakat aklıma bazen acaba doğru yerde miyim sorusu geliyordu. Çünkü başka şehirden geldim. Birçok şeyi geride bırakarak geldim ve en doğru adımlarla ilerlemem gerekiyordu. Bir gün bir çocuğun şiddetli bir şekilde kriz geçirdiğini şahit oldum. Hocalar koşuşturuyorlarne yapacağız, sakinleşmiyorTevhide hocayı aradılar ama çocuk kafasını şiddetli bir şekilde duvardan duvara vuruyordu. Tevhide hocam 10 dakika içerisinde geldi ve bütün hocaları topladı. Seramik hocası, mutfak, özel eğitim, hepsine ayrı ayrı etkinlik yaptırdı ve o çocuk hemen sakinleşti. Sanki o çocuktan eser yoktu bu olay Trabzon’da bir kurumda olsaydı yapacakları tek şey anneyi arayıp gelin çocuğunuzu alın demek olurdu. O çocuğu Parla’ dan çok mutlu bir şekilde gönderdiler. O gün ben “Evetdoğru yerdesin” dedim kendi kendime. Ben dersleri yine izlemeye devam ediyordum. Hocaların her yöntemini öğrenmeye çalışıyorum çünkü her saniye çok değerli. Zaman geçtikçe Ertuğrul’un ufak ufak oynamalarıetkinliklerini bitirmeleri başladı. Bir gün AVM’ye gittik. Orada ufak ufak oyunlara katılmaya, oyun kurmaya çalıştığını fark ettim. Markete gittik, bir şeyler aldı. Kasaya gidip ödeme yapmak için beklemeye başladı. Derse gittiğimizdeders bitene kadar bir mucize olsunacaba dersten çıkınca “Anne der mi?, Konuşur mu?, Beni fark eder mi?” diye bekliyor bunların hepsinin bir bir olacağını bilmeden eğitimlerimize devam ediyorduk. Zamanla beni hiç annesi olarak tanımayanyolda herhangi bir kadın görse elinden tutup giden bir çocukken bambaşka bir Ertuğrul doğdu. Benim oğlum artık bizi görmeyeduymayauyanmaya başladı. Canım Parla sayesinde. Oğlumun bir otizmli olduğunu kabullendim ama hiçbir zaman pes etmedim. İnanırsak neleri yapabileceğimizi, yapmayacağımız şeylerle nasıl başa çıkacağımızı öğrendik hep. Hayatımızı nasıl kolaylaştırabiliriz. Ertuğrul’un hiç kimseye muhtaç olmadan, özgür birbirey olarak yetişmesi için her zaman çalışacağız. Parla da geçen 1,5 yıllık gibi bir sürede sadece oğlum değil ben de çok şey öğrendim. Anne olmayı, oğluma anne olmayı, onunla nasıl oynayacağımı, nasıl iletişim kuracağımı, günlük rutinlerimizi, en önemlisi kendime saygı duymayı, etrafta gereksiz konuşan insanları yok saymayı… Ben sadece kayıp olan oğlumu değil kendimi de buldum. Biz kocaman bir aile olduk. Eğer bu süreç içerisinde hiç zorlanmadıysam el memleketinde kendi memleketimden daha çok kendimi güvende hissettiysem hepsi Parla ailem sayesindedir. Parla’ ya başlamadan önce tek istediğimoğlum beni duysun, görsün, anlasın yeter diyordum. Ayrılık vakti yaklaştığında Ertuğrul iki hafta önce bir anda açıldı. İlginç bir şekilde sanki ayrılacağını anlamış gibi derslere girmek için can atıyorkurumdan çıkmak istemiyordu. Sesler çıkarmaya başladı. Ben bu arada gittiğimiz her ortamın resmini çıkarıp dosya haline getirdim. dosyayı açıp hocalarını gösteriyordu getir beni kuruma diye. Bu beni çok mutlu ediyordu derdini anlatabiliyor diye. Aynı zamanda tam açılmışken Parla’dan ayrılacağıma çok üzülüyordum. Belki bir yıl daha kalsaydık çok çok daha iyi yerlere geleceğimize inanıyordum ama nasip olmadı. Trabzon’a döndükten sonra Parla’nın kıymetini daha çok anladım. Hocalarımızın anlatımlarını, öğretimlerini hep düşünüyordum acaba ezber mi diye ama Ertuğrul derste gördüklerini günlük yaşamda genellemeye başlayınca bu sorularda cevap buldu. Gerçekten hocalarımızın taktikleri çok iyi.Parla’ dan ayrılırken şöyle bir baktım. Evet tam anlatamadıkhala eksikliklerimiz var ama çok şey başardık. Bir duvar size ne kadar umut verir ki… Ertuğrul’u ben hep evimin soğuk bir duvarına benzetirdim. Karşıma aldığımda sadece soğuk bir duvar vardı sanki. Tevhide Hocam ve ekibi sayesinde ben evladıma kavuştum. Görmeyen oğlum görmeye, duymayan oğlum duymaya başladı. Ayaklarıyla yürümenin, elleriyle bir şeyi tutabileceğini bilmeyen oğlumher şeyi ince ince işlediler. Eğer Tevhide Hocam uygun görüp yanında çalıştırıyorsasorgulamadan onun çizdiği eğitimci tablosundaki eğitimcilere devam ederlerse çok kaliteli ilerleyeceklerine kesinlikle eminim. Ben bu yolda hiçbir zaman kimsenin ağzına bakıp o hoca öyle onu değiştir, bu hoca böyle bunu değiştir yapmadım. Hocalarımızla birlikte adımlar attık. Sadece ilk günlerde çok hassas olduğum için buradan Ayşe Hocamdan özür diliyorum,haklarını helal etsin. O oğlum için uğraşırken ben ona sert davrandığını düşünüp önyargıyla yaklaşmıştım. Bütün hocalarımız benim için çok kıymetli. Her zaman gönül rahatlığıyla onları arayabileceğimi biliyorum. 

Canım Tevhide Hocam hiçbir karşılık olmadan beni defalarca dinlediniz, anladınızyol gösterdiniz. Sayenizde oradan çok güçlü bir şekilde döndüm. Sizinle karşılaştığımda ellerim bomboştu. Sizlerden ayrılırken bir kolumda bilgi dolu bir çanta diğer kolumda ise artık öğrenmeye aç bir çocukla dönüyorum. Her şey için sizlere sonsuz teşekkür ederim. Yollarınız hep açık olsunaydınlık olsun. Sizleri çok seviyoruz.